DAHA FAZLASI İÇİN : www.diyarbakirlioglu.com/meslekler.asp SİTESİNE BAKINIZ
ÇEKİÇÇİ USTASI
| ÇERÇİ | |||||
İğneden ipliğe, astardan kumaşa her türlü mutfak ve giyim araç ve gereçlerini bir eşek ya da at sırtına yükleyip köy köy, mahalle mahalle dolaşan seyyar satıcılara "çerçi" denirdi. Günümüzde bu meslek motorlu araçlar yardımıyla icra edil |
| ÇIKRIK | |||||
Çıkrık, elle çalışan ilkel bir iplik eğirme ve sarma aracıdır. Ağaç tornalarında özel olarak yapılan ya da kendir sapından kesilip üzerine iplik sarılan, içi delik ahşap ya da kendir sapına da "terdek" denir. Terdeğin, üzerine ip sarılmış, mekikte kullanılabilir haline de "masura" denir. Çıkrık, iki ayak arasında dönen bir büyük kasnak ve bu kasnağın döndürdüğü iğden meydana gelir. İğ, bakanak adı verilen (hayvanların ayak bileğinden çıkarılan körelmiş tırnak), rulman görevini üstlenmiş organik parçalar arasında döner. Büyük kasnak bir kol yardımıyla döndüğünde iğe takılı olan terdek de dönmeye başlar. Üzerine nezikteki kelepten gelen ip sarılır ve masura meydana gelir. Nezik iki kısımdan oluşur: nezik taşı ve nezik kafesi. Nezik taşı, ortasında bir sopa çakılı olan bölümdür. Kafes ise ya kamıştan ya da ince ahşap çubukların birbirine bağlanmasından meydana gelir. Kafes, nezik sopasının üzerine geçer ve kelepten çekilen ipin kuvvetiyle döner. Çıkrıkta masura sarmak günümüzde çok azalmıştır. |
ÇEKİÇÇİ USTASI
| HARAT | |||||
Tamamen kol, ayak ve bilek gücüyle ahşaptan alet ve araç yapan tornacıya "harat" denir. Haratlar "kemane" adı verilen ok yayı biçimindeki aletten delgi veya küçük torna çevirmek için faydalanırlar. Kemanenin iki ucu arasında ince meşin vardır. Bu meşin kısım çevireceği ahşaba bir sıra sarılır ve ahşabın dönmesi kemanenin kol gücüyle ileri geri hareket ettirilmesiyle gerçekleşir. Kemane üdürgü de aynı sistemle delik deler. Yerde kurulan tezgah, yanlardan iki parça tahta ve bunların üzerine konulan kesiti kare şeklinde, oldukça ağır uzun bir demirden oluşur. Bir de tornaya bağlanacak tahtayı iki tarafından tutan, uçları sivri ve yanlara tutturulmuş demirler vardır. Kemaneyle tahta döndürülür. Ağzı çok keskin, saplı torna bıçakları kullanılarak tahtaya istenen şekil verilir. Haratlar kemanenin yanında testere, keser, matkap(üdürgü), törpü ve çekiç gibi aletler de kullanırlar. Günümüzde bu meslek motorlu aletlerin yardımıyla yapılmaktadır ve haratların sayıları bir hayli azalmıştır |
| KALAYCILIK | |||||
Kalayın bulunması bakırın mutfaklarda geniş ölçüde kullanılmasına olanak sağlamıştır. Bakır kaplar tek başına kullanıldığında çabuk oksitleniyor ve zehirlenmelerden dolayı ölümlere sebep olabiliyordu. Kalayın bakırla birlikteliği günümüze kadar şren bu işbirliği teknolojik gelişmelerle yok olmaya yüz tuttu. Bazı meslekler gibi, kalayclık da artık tükenme noktasındadır. Parlak zamanlarını bakırın mutfak eşyası olarak kullanılmasına borçlu olan kalaycılık yine bakırın mutfaklardan çekilmesiyle de sona yaklaşmıştır. Kalaylanacak olan kap kaçak önce örs ve çekiç yardımıyla düzeltilir. Ezik ve kırık yerler çekiçlenir, kaynak yapılır. Sonra kum ve kömür parçaları ile temizlenir. Oksitlenen ve kararan yerler parlatılır,yıkanır ve kurutulur. Bu işler sırasında çıraklar genellikle ayaklarını kullanarak ustalarına yardım ederler. Elleriyle duvardaki tutamaklara yapışır ve kalçasını sağa sola çevirerek ayaklarının altındaki kapların temizliğini kum ve kömür tanecikleri yardımıyla yapar. " Kalaycı çırağı gibi ne kıvırıyorsun?" sözü de buradan kalmadır. Temizlenen kap ocakta ısıtılır. Kalayın kaba yapışması için içine toz nişadır atılır. Sonra kalay ısınan kaba biraz şrülerek kabın üzerinde erimesi sağlanır. Büyük bir parça pamuk yardımıyla, eriyen kalayın kabın yüzeyine yayılması sağlanır. Kalaylama işlemi tamamlanıncaya kadar aynı işleme devam edilir. Günümüzde çelik tencereler, teflon ve melamin kaplar bu mesleğe olan ihtiyacı en aza indirmiştir. Ancak turistik amaca yönelik bakır eşya imal edilmesi kalaycılığın biraz da olsa yaşamını şrdürmesine olanak sağlıyor. |
| KEDENECİ | |||||
Kedeneyi, büyük dil bilimci Ömer Asım Aksoy "Çift şren beygirlerin boynuna takılan halka" olarak tanımlıyor.. Bununla birlikte kedeneyi boyunduruktan (hamut) ayıran en önemli fark ise kedenede boyunduruğun aksine ahşap kullanılmamasıdır. Çapı 10-15 cm. olacak şekilde demet haline getirilmiş olan berdilerin üzeri telisle kaplanır. Yuvarlak, uzun, içi dolu bir boruya benzeyen bu şeklin iki ucu, ortasından kaplanarak birleştirilir. Baklava dilimine benzeyen bu şeklin uçları yuvarlak ve bağımsızdır. Kedenenin üstü sahtiyan(teke derisi), içi ise keçe ile kaplanr. Hayvanın çekeceği aletin bağlanacağı yerler kedenenin her iki tarafında bırakılmıştır. Kedene çift şre hayvanların boyunlarına takılır. Berdi: Bataklıklarda yetişen bir bitki olup içi şngerimsi bir yapıdadır. Hasır, kürş, semer vb. yapımında kullanılır. Sahtiyan: Teke derisi. Hamut: |
| KİLİMCİLİK | |||||
Kilim, havsız1, atkı yüzlü ve çeşitli motiflerle dokunan bir tür döşeme yaygısıdır. Cicim, sumak ve zili kilimle genellikle karıştırılan diğer yaygı türleridir. Bu saydıklarımızın dokuma teknikleri kilimin dokuma tekniğinden farklıdır. Kilim ile aralarındaki en büyük fark ise cicim, sumak ve zilinin her iki yüzünün aynı olmamasıdır. Halı, cicim, zili, sumak türü dokumalar kirkitli2 dokumalardır. Bununla birlikte bazı yörelerimizdeki kilim dokumalarında da kirkit kullanıldığı görülmektedir. Kilim göçebe kavimlerin kullandığı dokumaların başlıcasıdır. Kilimin halıdan ayrılan özelliği, deseninin ve yüzeyinin halıdaki gibi çözgülerin üstüne tek tek atılan ilmiklerden ibaret olmayışıdır. Kilim, çözgü aralarında sürekli gidip gelen renkli atkı yumaklarıyla ya da mekiklerle dokunur. 3 Kilimin yüzeyi bu sayede ince ve düz görünümünü kazanır; arka ve ön yüzü arasında fark olmaz. Dokuma tekniğinden dolayı kilim desenleri geometriktir. Bu desenler doğadan var olan şekillerin dokumacı tarafından yorumlanarak kilime uyarlanması ile meydana gelirler. Bu yorumlama ve kişiselleştirme sürecine “stilize etmek” de denir. Dokumacı açısından bir tür “kendini ifade etme aracı” olarak ele alabileceğimiz bu motifler zaman içinde anlatımcı niteliklerinden uzaklaşarak belli yörelerle özdeşleşmişlerdir. |
| KÖRÜKÇÜLÜK | |||||
Körük, ateşi canlandırmak için kullanılan açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyip ahşap ve deriden yapılan bir araçtır. Körük ateşe dayanıklı çatlamayan ağaçtan ve yumuşak deri kullanılarak üretilir. Ortasında iki veya üç deliği bulunan, az hareket eden taban tahtası körüğün alt kısmını oluşturur. Bu tahtanın uç kısmında havanın basınçla çıktığı ortası delik sarı madenden dökülmüş bir parça bulunur. Ortadaki deliklerin üzerinde, emişte kalkan basınçta havayı tutan deri parçası bulunur. Üst tahta, alt tahtaya göre daha küçük hareket eder. Bunda delik yoktur. İki tahtayı birbirine körüıü oluşturan yumuşak deri kaplama bağlar. Kenarlarından çivilenir. Derinin içeriye doğru çökmemesini ve körüğün oluşumunu sağlayan söğüt ağacından çubuklar deri ve tahta oluşumunu sağlayan söğüt ağacından çubuklar deri ve tahta arasına konulur. Bu parçalar körükle beraber hareket eder. Demirci körüklerinin iki kanatlısı olduğu gibi tek kanatlısı da vardır. Evlerde kullanılan körükler küçük olanlardır. Körükçülük, yemeklerin mangal kömüründe ve odun ateşinde pişirildiği zamanlarda en gözde mesleklerden biriydi. Günümüzde ise tamamen kaybolmuştur. |
| KÜLEKÇİ | |||||
Yoğurt, süt, pekmez vb. yiyecek ve içeceklerin konulduğu, ahşap saplama kaplarına "külek" , bu mesleği icra edenlere de "külekçi" denir. Külek yapımında kullanılan tahtalar ıslatılıp, nemlendirildikten sonra talaş mangallarında ısıtılır ve büyük ağaç haddelerden geçirilerek silindir şekline sokulur. Bu yuvarlatılmış tahtaların iki ucu birleştirilir ve buna daire şeklinde bir tabam ve kulp takılır. Kaybolmuş meslekler arasındadır. |
| NAKIŞÇILIK | |||||
Çekiççi ustalarının çeşitli şekillerde yaptıkları eşyaların üzerlerine şslemeler yapan kişilere "nakışçı ustaları" adı verilir. Motifler, bakır kaplar üzerine önce çini mürekkebi ile çizilir. Daha sonra bakır, şeklin durumuna göre ya tahta mengenelerde ya düz tahta üzerine kenarlarından eğik çivilerle tutturulur. Çelik kalem ve çekiç yardımıyla motifler oyularak işlenir. Çelik kalemlerin ucu "V" biçimindedir. şsleme sanatında çeşitli teknikler kullanılır. Bunların başlıcaları kabartma, kesme, çizme, çakma, oyma ve kaplama teknikleridir. Aynı yerde üç tekniğin bir arada kullanıldığı eşsiz güzellikte bakır eserler yapılmıştır.Bunları etnografya müzelerimizde görmek mümkündür. Nakışçılık artık turistik amaçla üretilen bakır kaplarda yaşamaktadır. |
| ||||||||||
| SEMERCİLİK | |||||
Semer, bir zamanlar çekim ve binek hayvanlarının vazgeçilmez donanımıydı. Binlerce yıl arabalarla özdeşleşen at ve benzeri çekim ve binek hayvanları, motorlu araçların bulunup yaygınlaşmasıyla işsiz kaldılar ve buna bağlı olarak semercilik, palancılık ve koşumculuk da meslek olarak hayatımızdan birer birer çıkmaya başladı. Eskiden göçebe toplumlar, yolcular, kervanlar ve seyyar satıcılar eşya ve yüklerini semerli hayvanlarla kolaylıkla taşıyorlardı. Semer sayesinde hayvanların vücudu hem soğuktan korunuyor hem de taşıdıkları yüklerin onlara zarar vermesi engellenmiş oluyordu. Ayrıca semer atlarda kullanılan eyerin de görevini üslendiğinden insan taşınmasına da olanak sağlıyordu. İşte semerin bu geniş kullanımından dolayıdır ki semercilik de en gözde mesleklerin başında geliyordu. Şimdi semerin yapılışında kullanılan malzemelere bir göz atalım: Berdi bir bataklık bitkisidir. Kamış gibi bataklıkta yetişir. İçi süngere benzer. Sıkıldığında tekrar eski haline döner. Bu özelliğinden dolayı semer yapımında dolgu malzemesi olarak kullanılır. Semerin gövdesinin esnek olmasını sağlar. Berdi Anadolu’da hasır, kürsü, sepet ve açkı malzemelerinin yapımında kullanılırdı. Sağlıklı, doğal bir malzemedir. Bataklıkların kurutulması ve sulak yerlerin kalmaması bu bitkinin de yok olmasına sebep olmuştur. Günümüzde ise yurdumuzda yok denecek kadar az yetişmektedir. Sicim (Kınnap) keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden yapılan ince ve sağlam ip, “İngiliz sicimiyle asın” deyimi, sicimin ne kadar sağlam olduğunu anlatır. Sırım, sahtiyanın ıslatıldıktan sonra makasla ince ince kesilmesiyle elde edilir. Sahtiyan tabaklanmış ve cilalanmış teke derisidir. “Tabak sevdiği deriyi taştan taşa vurur” deyimi buradan gelir. Keçe koyun yapağısından dövülerek ve sıkılarak dokuma işlevi yapılmadan elde edilen bir çeşit kaba kumaştır. Telis, bitkisel liflerden dokunmuş kaba örgülü kumaştır. Berdi bıçağı ahşap saplı olup içe doğru eğimlidir, bıçağın kesen tarafı testere ağzına benzer. Üdürgü, Orta Asya’dan beri günümüze kadar gelmiş eski bir delme aleti olup, günümüz matkabının ilkel şeklidir. İki parçadan oluşur: Birinci parça keman yayına benzeyen kısımdır. Yarım ay şeklindeki bir çubuk ve bu çubuğun iki ucuna bağlanmış iki santimetre kalınlığında deriden oluşur. İkinci kısım ise delme işlemini kemane yardımıyla sağa ve sola dönerek yapan bölümdür. Bu kısmın ucunda demir bir matkap ucu çakılıdır. Dört-beş santimetre kalınlığında ağaç tornacıları tarafından özel olarak imal edilir ve ucu sivri ince bir silindir şeklindedir. Bir ucu elle tutulan parçası gövdeden ayrı döner. Eskiden, elektrikli matkapların olmadığı dönemlerde, marangozlar tarafından da delme işlerinde kullanılırdı. Yayı olduğu için adına kemane üdürgü de denilmektedir.Yay bu ikinci parçayı sağa-sola çevirme işlemini gerçekleştirir. Balmumu sicimin mumlama işleminde kullanılır. Sicimi dış etkenlerden koruduğundan semerin dikişlerinin uzun ömürlü olmasını sağlar. Keser. Çuvaldız yaklaşık otuz ila kırk santimetre uzunluğunda oldukça büyük bir dikiş iğnesidir. “İğneyi kendine çuvaldızı ele batır” deyimine konu olmuştur. Çuvaldız demirciler tarafından üretilirdir. Ahşap Semerci makası: 35-40 santimetre boyunda bir makas olup keçe ve deri kesmek için kullanılır. Demirciler tarafından semercilere özel olarak yapılırdı. Tarak: 50, 20 ve 4 cm. ölçülerinde olan bir tahtanın kenarına yakın bölümüne, yan yana çakılan, bıçak şeklinde demirlerden ibaret bir alettir. Berdilerin dilimlenmesine yarar. Semerci demiri: Boyu yaklaşık bir metredir. El tutulan bölümü vardır, ucu yarıktır. Bu yarık bölüme sıkıştırılan berdiler semerin elle ulaşılamayacak bölümlerine berdilerin ulaşmasını ve semere şekil verilmesini sağlar. Keçi boynuzu: Boynuzun içine keçe parçaları sokulur. Zeytin yağıyla bu keçeler iyice yağlanır. Semerci semerin deri bölümünü dikerken çuvaldızını bu keçi boynuzuna sokar ve yağlanan çuvaldızın deriyi daha kolay delmesini sağlar. Avuç demiri: Dikim esnasında kullanılan çuvaldızın semercinin avuç içini yaralamasını engelleyen, sarı bakırdan dökülmüş yassı bir alettir. Terzilerin kullandığı, dikiş dikerken parmaklarına taktıkları yüzüklerin avuç içine takılanıdır. Semerin yapımında kullanılan malzemeler kısaca böyledir. Semerin yapılışı: Semerin gövdesi telisten dikilir ve mindere benzer. Gövdenin içine semerci tarağından geçirilerek dilimlenmiş berdiler yerleştirilir. Semerin şeklini oluşturan bölgelere berdi dilimlenmeden konur. Sert olması bakımından dilimlenmez. İhtiyaç duyulan yerlere daha sonra “Semerci demiri” ile daha fazla berdi sokulur. Mindere benzeyen bu gövde ortasında ikiye katlanır. Ön cepheden görünüşü “V” şeklindedir. Islatılarak yumuşatılmış teke derisi, oluşturulan bu gövdenin üzerine sicimle dikilir. Semerin ahşap bir iskeleti vardır. Bu iskelet, yan ağacı, parmak ağacı, ön ve arka kaş ağaçları gibi parçalardan oluşur. Öncelikle parmak ağaçları ıslatılır ve mangal ateşinde ısıtılır. Yumuşayan ağaçlar ortasından otuz derecelik bir açı yapacak şekilde eğilir ve bu şekilde kurumaya bırakılır. Semerin ahşap iskeletinin sağlam olması için, bu kısımda sert ağaç cinsleri kullanılır. Bu ahşap iskelet, deri ile kaplanmış gövdeye üst taraftan oturtulur ve iskeletin yan ağaçlarından semerin gövdesine sicimle sıkıca tutturulur. Daha sonra semer ters yatırılarak iç tarafının keçesi sırımla itina ile dikilerek semer tamamlanır. Semerin ahşap kullanmadan yapılanına da kürtün (palan) denir. Daha çok eşekler için kullanılır. Kürtünün dilimizde “Eşek kaçtı kürtün düştü” deyiminde yer ettiğini hatırlayalım. Üzerinde deri (teke derisi) kullanılmaz. Bunun yerine kıldan örülmüş kalın çadır bezi dikilir. İçine ise yine semerde olduğu gibi keçe konur. Dikişlerde sırım yerine bal mumlu sicim kullanılır. Semerin süslenmesi: Bu işler için renkli keçeler yuvarlak şekillerde kesilir. Bu parçaların üzerine de mantarı çıkarılmış gazoz kapakları konularak semerin ön kaş tahtasına çakılır. Semerin ön dikişleri, aralara mavi boncuklar sırıma geçirilmek suretiyle dikilirdi. Daha sonraları çıkan parlak kabara çivileri de semerin süsleme işleminde kullanılmıştır. Semerciler ölçü alırken terziler gibi mazura kullanmazlar. Bunun yerine ya karışlarını ya da berdiye attıkları çentikleri ölçü olarak alırlar. Semeri yapılacak hayvanın vücut ölçüleri böyle belirlenirdi. İyi bir ustanın elinden çıkan semer hayvana kesinlikle zarar vermez, öyle ki hayvanın vücudunu yara yapan semer iyi dikilmemiş sayılır. Mesleğin püf noktası da buradadır. Semerciler kendilerini hayvan terzileri olarak nitelerler. Belki de semercileri günümüzün kaportacılarına benzetebiliriz. Burada semerciler için söylenen bir fıkrayı anlatalım: Semercinin semerlerinden memnun olmayan eşekler semercinin değişmesini isterler. Çünkü sırtlarına konulan semerler onları yara bere içinde bırakmaktadır. Semerci değiştirilir. Yerine gelen semercinin yaptığı semerler de iyi değildir. Onun semerleri hayvanlara daha fazla zarar vermeye başlamıştır. Bu semercinin de değişmesini eşekler hep bir ağızdan istemektedirler. Semerci ustasını yine değiştirirler.Yeni gelen semerci de tüm eşeklere “gelen gideni aratır” dedirtmektedir. Bütün eşekler şikayet edip dururken içlerinden biri diğer eşeklere bir öneride bulunur ve der ki “Eşek kardeşlerim semerci ustalarına beddua edip duracağımıza eşek olmaktan kurtulmayı neden denemiyoruz?!” Benim babam semerciydi. Okul çıkışlarında kalan zamanımı onun yanında çırak olarak geçirirdim. Dedem 1915’te Çanakkale savaşında şehit düştüğünde babam dört yaşındaymış. Babası olmadığından onu dayısı büyütmüş. Okutmamış ama zamanın en iyi mesleği olan semerci yanına çırak olarak koymuş. “Semerci Şükrü” deyince yaşı ellinin üzerinde olan her Gaziantepli onu tanır. Yine babamın yanındayım. Berdilerini taraktan geçirip onun yanına bırakıyorum. Babam da bu dilimlenmiş berdileri semerci demiri ile semere tepmeye çalışıyor. Babamın arkadaşlarından birkaçı “Kolay gelsin Şükrü usta’” diyerek geldiler. Biraz babamla şakalaştıktan sonra da bana dönerek “Söyle bakalım, baban çullu mu, semerli mi?” diye sordular. Yaşım küçük, semerin ne olduğunu biliyorum ama çulu bilmiyorum. Semer at ve eşeklerin üzerine konulduğundan insanlara yakıştıramadım. Cevap olarak da “çullu” dedim. Nasıl bir cevap vermişim ki bir kahkaha kopuverdi. Neden sonra misafirler gittiklerinde babam çulun da bir çeşit semer olduğunu söylediğinde kahkahanın sebebini anlamıştım. M. Ali DİYARBAKIRLIOĞLU Ressam |
| ||||||||||
| ŞERBETÇİ | |||||
Meyve suyu, şeker ve meyan kökünden elde dilen içeceğe "şerbet", bunu yapıp özel tuluklarda satanlara da "şerbetçi" adı verilir. Sırtta taşınan ve "tuluk" denilen, şerbetin konulduğu özel kap y asarı bakırdan ya da galvaniz sacdan yapılır. Tuluğu tenekeciler imal eder. şerbet sıcak aylarda satıldığından, soğuk kalması için tuluğa fazlaca buz atılır. Bu soğuk kabı sırtta taşımak aynı zamanda bel hastalıklarına da sebep olmaktadır. İşte bunu önlemek için tulukla bel arasına ısı yalıtkan bir aralık giyilir. Tuluğun bir küçük benzeri daha vardır; buna da "su matarası" denir. Müşteriye şerbet vermeden önce bardaklar bu mataradaki su ile çalkalanır. şerbetçi sesini sarı bakırdan yapılan küçük çınçın tasını musluğuna vurarak duyurur. Bardakların ve tasların konulduğu sarı bakırdan yapılan ve bele takılan parçaya da "bardak göğüslüğü" denir. |
| TABAK | |||||
Deriyi kullanılır hale getirme işine tabaklama (sepileme), bu işi yapana da tabak ustası denilir. Büyük baş hayvan derilerinden taban astarı, kayışlık ve koşumluk kösele, küçük baş hayvan derilerinden ise sahtiyan astarlık deriler...vb yapılır. Tabaklama işinde eskiden sumak ve mazı yaprağı, tüy dökme işlemindeyse kireç ve köpek pisliği kullanılırdı. Günümüzde modern makineler ve kimyasal maddeler bunların yerini almış durumdadır. Ayrıca tabakhanelerin hep su kenarlarına kurulmuş olmaları da bu mesleğin çok fazla su kullanımı gerektirmesinden kaynaklanır. |
| TAKUNYACI | |||||
Ceviz, dut ve çınar gibi suya dayanıklı ağaçlardan yapılan, daha çok ıslak zeminlerde giyilen üstü tasmalı yüksek tabanlı ayakkabılara "takunya" denir. Plastiğin olmadığı zamanlarda gözde giyeceklerden biriydi. Sedef kakmalısı ve gümüş işlemelisinin yanı sıra halhallısı da vardı. Nalıncı keseri, testere, törpü, kütük, nalıncı çivisi, makas, köşker bıçağı, kösele, deri ve ağaç boyası takunya yapımında kullanılan malzemelerdir. Tükenmekte olan meslekler arasındadır. |
| TAŞ YONTUCULARI | |||||
İnşaatların taş kullanılarak yapıldığı dönemlerde taşları kesip yontarak yapılara uygun hale getiren ustalara " taş ustaları" denirdi. Taş ocaklarından kaba olarak kesilip getirilen taşlar, yontucular tarafından önce külünkle kabaları alınıp sonra da tarak denilen çelik ağızlı aletlerle düzgün hale getirilir. Taş yontucuları gönye, levye, demiri, tarak ve külünk kullanırlar. Sayrlarr çok azalan taş ustaları, günümüzde eski taş yapıların yenilenme işleri ve lüks bina yapımları için aranmaktadır. |
| ||||||||||
| YEMENİCİLİK | |||||
Üstü kırmızı veya siyah keçi derisinden , tabanı ise köseleden olan, topuksuz, hafif kaba ayakkabılara "yemeni", bu işi yapan ustalara da "köşker" denir.Kullanılacak olan deriler yalnızca sumak veya mazı yapraklarıyla tabaklanır, kimyevi maddeler kullanılmazdı. Dikişleri "biz" (çelikten, sivri uçlu delici bir alet) yardımıyla çift iğne kullanılarak mumlu "gınnap" ile tersinden dikilir, daha sonra da düz tarafı çevrilirdi. Astar ve taban arasına vücut elektriğini alsın diye kil tabakası konulur, sonra dikilirdi. Yemeniler, tamamı el emeği olan, koku ve mantar yapmayan kullanışlı, ortopedik ve hafif ayakkabılardır. Gül, şeftali, nar, annabi, merkup, küçük ve büyük hasbe, uzger ve zelber yemeni çeşitlerinden bazılarıdır. Muşta, balmumu, gınnap, biz, çekiç, köşker bıçağı iğne ve kütük başlıca malzemelerdendir. |
| DEMİRCİLİK | |||||||||||||
Demircilik, Türklerin en eski el zanaatlarındandır ve Türk ulusu nezdinde saygın bir yere sahiptir. Tarihten küçük bir örnek vermek gerekirse Göktürklerin atalarının da demirci olduğu, Ergenekon destanında demir dağının eritilip oradan yol alındığı ve o günün de kutsal sayıldığı anlatılır. Bir inanışa göre demirciliği insanlığa Hz. Davut öğretmiştir. Bundan dolayıdır ki Hz. Davut demircilerin koruyucusu olarak bilinir. Demircilik Orta Asya halkları arasında nasıl önemli bir meslekse Anadolu’da da müstesna ve tarihi bir yere sahiptir. Demirin bulunması ve kullanılması toplumların yaşam şartlarını belli ölçülerde kolaylaştırmıştır. İnsanoğlu demiri bularak savunma ve avlanma amaçlı silah, ev eşyası vb. araç gereçler üretmiş, yaşam alanlarını sağlamlaştırarak kendilerini diğer toplumlardan ve doğanın yıkıcı etkilerinden daha iyi bir şekilde korumaya başlamıştır. Demir kılıçların savaşlarda ne denli önemli olduğuna iyi bir örnek Hitit kralı Hattuşili III ile Mısır Firavunu Ramses II arasında geçtiği bilinen Kadeş savaşıdır. O dönemde Mısır askerlerinin kılıçları ve mızrak uçları dövme bakırdandı. Bu sebepten ötürü Mısırlıların demirden kılıç ve mızraklarla donatılmış Hitit askerleri karşısında yenildikleri anlatılmaktadır. Demir, savaş sırasında savunma gereçleri süngü, mızrak, kılıç olarak; barış zamanında da ekim aletleri, saban, orak, yaba, kazma, kürek, keser, makas gibi el aletlerinin yanında inşaat sektörünün ve sanayinin vazgeçilmez malzemesi olmuştur. Pencere, kapı ve duvarlarımızı süsleyen ve koruyan demir parmaklıklar demirci ustalarının maharetli elleriyle bizlere sundukları sayısız işlerden sadece birkaçıdır. Demircilik bir doğu sanatıdır. Bu meslek doğuya yapılan akınlar ve seyahatler neticesinde batıya yayılmıştır. Arkeolojik kazılarda demir bulguların nadiren görülmesinin en önemli nedeni oksitlenmedir. Oksitlenme demiri yakıp yok eder. Bu nedenle XI. yy. öncesine giden kazılarda demirden yapılan işlere pek rastlamayız. XII yy.’dan sonra demircilikte önemli gelişmeler sağlanmış ve günümüze kadar gelen eşsiz güzellikte eserler bırakmışlardır. Demir doğada saf olarak bulunmaz ve kimyasal elementler cetvelinde “Fe” harfleri ile temsil edilir. İçine nikel katılırsa paslanmaz çelik elde edilir ve bu eklenen malzemeye göre farklı şekillerde adlandırılır. Haddeden geçirilerek elde edilen sac levhaların paslanmasını önlemek için üst kısımları madeni yağla yağlanırlar. Demir en iyi emaye ile uyum sağlar. Demircilikte fabrikasyon imalata başlanmadan önce üretimde kullanılan kesici ve delici (inşaatlarda kullanılan keski ve çiviler, ağaç keseri, çeşitli bıçaklar, çiviler, kasapların kullandıkları et satırları vb.) malzemelerin dayanıklılığın sağlanarak, kolayca kırılıp, körlenmesini engellemek gerekir. Demire “su verme” ihtiyacı buradan gelir. Bu işlenen demirin kullanım amacına bağlıdır. Örneğin, yapılan iş sert yerlerde kullanılacak bir alete gerek duyuyorsa daha sert su verilir ve maddenin içeriğinde değişiklikler yapılır. Örneğin tenekeci makası gibi demir kesecek aletlerin demirindeki karbon oranı 1.7'den fazla iken bu oran inşaat demirleri için tam olarak 1.7 dir. Demirin 3 çeşit sertleştirme işlemi vardır. Bunlar sırayla 1)Suda sertleştirme 2)Madeni yağda setleştirme 3)Hava ile sertleştirme Demir ocakta ısıtıldığında ulaştığı sıcaklığı aldığı renge göre demirci ustaları anlarlar. Örneğin sigara ateşi rengi demir tavının 600 C'de, portakal rengi 900 C, sarımtırak renk beyaza dönüşünce demirin tav derecesi de en yükseğe gelmiş demektir. Demir yüksek tavda dövülmelidir. Eğer düşük ısıda dövülürse çatlamalar meydana gelir. Yüksek tavda demir halk tabiriyle çürür çünkü yüksek sıcaklıkta demirin kimyasal yapısı ve özelliği bozulur. Eğer yapılacak demir malzeme çok sayıda tavlama işlemi gerektiriyorsa, örneğin 6-7 defa tavdan sonra, demiri mutlaka kuma gömerek 24 saat bekletmek gerekmektedir. Bu işleme demirci tabiri ile “normalleştirme tavı” denir. Üretim sürecine dinlendirme işleminden sonra devam edilir. Demir tavı renklere göre anlaşılabildiği gibi demirin (yani çeliğin) sertlik dereceleri de renklere göre belirlenebilmektedir. Demir malzemenin meneviş boyama işlemi genellikle silah sanayinde ve Karadeniz bölgemizde kullanılan bir tekniktir. Burada amaç, tabanca ve benzeri çelik aletleri paslanmaya karşı korumak ve görüntü bakımından güzel göstermektir. Bu işlem için çelik 600 C’ye kadar tavlanır. Bu tavlama işlemi fındık büyüklüğündeki linyit kömürü ile yapılırsa çeliğin kimyasal yapısı daha az değişir. Tavlanan çelik madeni yağa batırılır. Az miktarda hava verilerek isli yanması sağlanan linyit ocağının üzerinde yağa batırıp çıkartılan çelik malzeme tutulur. Soğumuş çelik üzerindeki yağ ve linyit isi birleşerek kaplama boya oluşur. Daha sonra da suya batırılarak meneviş boyama işlemi tamamlanmış olur. Kaynağın henüz bulunmadığı zamanlarda demir ocak kaynağı ile kaynatılırdı. Mümkün olduğu kadar açık portakal renginde ısıtılan demir malzemeler üst üste getirilerek aralarına boraks tozu konularak ve örs üzerinde balyozlarla dövülerek birbirleri ile kaynaması sağlanırdı. Bu işlem sırasında demir malzemenin şeklinin bozulmaması için altta oluklu tabla, üstte de oluklu saplı baskı kullanılırdı. Balyozla, baskının üzerine vurularak malzemenin şeklinin bozulması engellenirdi. Günümüzde ise demirciler, yukarıda bahsedilen araç ve tekniklerin yerine, oksijen ve elektrik kaynağını, delgi makinelerini, kesici ve delici elektrikli aletleri kullanmaya başladılar. Tavlanan demirin örs üzerinde dövülmesi: Ocak yanında çeşitli ağız yapısında kıskaçlar hazır bulunur. Bu kıskaçların burunları sıcak malzemeyi tutan kısmı düz, oluklu veya karga burnu şeklindedir. Ocaktan alınan demir malzemeyi sıkı sıkıya tutabilme özelliği vardır. Bu arada demirci çırağı körük yardımıyla kok kömürü ateşini harlı tutmaya çalışır ve hiç bir zaman ateşte kömürün bitmesine izin vermez. Gerçekten de demire şekil vermek ancak ve ancak demir kor halindeyken mümkündür. Elindeki kıskaçla kor halindeki ham demiri tutan demirci ustası diğer eliyle de çekicini kullanır. Ustanın çekiç vuruşunun açısına ve vuruş şiddetine göre demirci kalfaları da balyozlarıyla demiri döverler. Balyozun aynı yere vurması gerekiyorsa usta çekicini örse yavaş yavaş vurur. Usta çekicini örse yan tuttuğu zaman balyozla vurma işlemi de durmalıdır. Kömür kokusu ve kömür isi içerisinde her işlerini kendilerinin yaptığı ustaların maharetli ellerinden çıkan, bazen çelik bazen de yumuşak demirden yapılan aletler gerçek birer alın teri, el emeği ürünüdürler. Demirci ustaları kor haline getirilen demir parçalarını çekiç ve balyozlarla karşılıklı örs üzerinde döverek şekil vermektedirler. Bu bağlamda demirci ustalarını bir orkestrayı yöneten şeflere benzetmek çok da yanlış olmaz. Gerçekten de kalfalar, çekiçlerini ne zaman vuracaklarını ustanın çekiç ritmiyle belirlerler. Dört kişinin kullandığı büyük balyozlar kor halindeki demirin üzerinde inip kalkarken herhangi birinin diğerine çarpmaması, bu işlemin nasıl bir uyum içinde yürümesi gerektiğine en önemli delildir. Çeliğe verilen gerçek su, demirci ustalarının alınlarından akıttıkları terleridir. Türkler tarih boyunca demircilikte oldukça ileriydiler. En iyi kılıçları yapıp sertleştirme işleminde at idrarı kullanmak kaydıyla idrardaki kimyasal bileşimi sertleştirmede kullanmayı bilmişlerdir. Bu mesleklerle birlikte bizler de geçmişimizle olan bağlarımızdan yavaş yavaş kopmaktayız. Teknoloji acımasız çarkları arasına demirciliği de alarak bu mesleği icra eden ustaların sayısını hızla tüketmektedir. Günümüzde bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kalan emektar ve yaşlı ustalar için yetiştirecek çırak bulmak da, benzer durumdaki diğer zanaatlarda olduğu gibi, neredeyse imkansız hale gelmiştir. Kitlesel üretim ve hızlı tüketim alışkanlıklarının, emeğe dayalı meslek kollarından insan ilişkilerine kadar uzanan geniş bir yelpazede her şeyi metalaştırıp öğüttüğü bir dönemde, toplumsal yaşamın daha geçen yüzyılın başına kadar dayanağını oluşturan çoğu meslek birer birer yok olmaktadır. Zira, çağımız toplumunun estetik ve emek kaygılarından uzaklaşarak maliyet-kazanç ikilisine odaklanan dünya görüşü ve insan ilişkileri yaklaşımı, geçmişimizden miras kültürel ve sosyal zenginliklerimizi de erozyona uğratmaktadır. Sonıuç olarak, mesleklerinin kendileri ile birlikte toprağa gömüleceğini düşünmek, demirci ustaları için ayrı bir enişe, belki de başlıca üzüntü kaynağı olsa gerek. Not: Bu yazıda kullanılan tablolar ressam Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu tarafından yapılmıştır. |
| ||||||||||
Yorum Gönder