asd
oyunlar eskiden

A. OYUN KÜLTÜRÜ

www.atayurduakcakese.com sitesinden alıntılanmıştır

1. Sinsin

Sinsin ülkemizin birçok bölgesinde oynanan eski bir Türk oyunudur. Bu oyun genelde sinsin olarak bilinmekle birlikte bazı bölgelerde “ simsim”, “ Simsime” ve “ Sinsine” adlarıyla da anılmaktadır.[64]

Bu oyun, oyun kültürü içerisinde özel bir yere sahiptir. Özel günlerde oynanır. Bayramlar ve özel kutlama günleri sinsin için en uygun günlerdir. Elbette düğünlerde de sinsin oyunu oyanın.

Sinsin oyunu için genişçe bir alanın ortasına bol miktarda odun getirilir. Bu odunlar yakılır. Yanan ateşin etrafında dönerek oynanır. Bu oyun davul-zurna eşliğinde oynanır. Ateşin etrafında birisi çıkarak tek ayak üzerinde sekerek, üç-dört adım ileri, bir-iki adım geriye hareket ederek oyunu oynar. Oyunda duruşlar çok önemlidir. Duruşlarda ve oyun oynanırken bir el havada durur. Ateşin etrafında dönen kişiyi kovalayarak başka bir kişi ateşin etrafında dolaşarak oyunu oynar. Bir öncekini bir sonraki ateş etrafında kovalayarak oyunu oynar. Bu oyun saatlerce sürer. Ateşin etrafında geniş bir halka oluşturulmuş ve etrafındaki alanı ise oyun, oyun oynayacaklar için bırakmış kalabalık ise oyunu coşkuyla izlerler.

Bu oyun yiğitlik, cesaret ve çevikliği gösterir. Zaten tek başına ve birilerine meydan okurcasına oynanması bu cesaret ve yiğitliğin en belirgin göstergesidir. Türk insanının korkusuzluk, yiğitlik ve kahramanlık önemli hasletlerindendir. Bu hasletlerin oyuna dökülmüş hali sinsin de görülür.

2. Halk Oyunları

Halk oyunları nişan, düğün, askere uğurlama, bayram gibi özel günlerde oynanan oyunlardır. Halk oyunları arasında en çok oynanan oyunlar misket ve hüdaydadır.

Misket, Ankara’da yıllarca önce yaşamış gerçek ve ölümsüz bir aşkı ifade eder. İsmini aldığı genç kız kadar güzel ve akıcı olan misket düz oyununa ayak figürleri hakimdir. Duruş, yürüyüş ve sekişten oluşan üç hareket esastır.

Hüdayda Ankara’nın en eski, tarihi bir oyunudur. İsmini yıllarca önce Ankara’da yaşamış padişaha vakkaselik yapmış, güzel, işveli, şuh bir dilber olan bahtsız Fatma’nın hikayesinden almıştır.karşılıklı oynanan bir oyundur.

Bu oyunlardan başka Sarı Yıldız, Sarı Kız, Yaban Eller vb türküler eşliğinde de oynanmaktadır. Bu oyunlar hep karşı karşıya oynanırlar ve omuz omuza oynanan halay türü oyunlardan farklıdırlar. Oyunların bile tek oynanması “ ben merkezli” olmanın da bir delili sayılabilir.

Eskiden oyunlarda çalgı aleti olarak maşa, sini vb. kullanıldığı bilinmektedir. Maşa çalarak, tepsi ya da siniye vurarak çıkarılan sesle insanlar oynatılmaktaydı. Bu şekilde maşa çalıp, türkü söyleyerek oynatma ise kadınlar arasında yaygındı.

3. Seyirlik Oyunlar

3.1. Arap Oyunu

Bu oyun düğünlerde oynanır. Tek kişi tarafından oynanan bir oyun türüdür. Oyunu oynayan kişi yüzünü karaya boyar. Gözlerinin etrafına un sürer. Başına siyah tülbent örter. Tülbentin üzerine beyaz sarık bağlar. Kambur görünmek için sırtına bohça bağlar. Üstüne aba giyerek, eline bir tef alır. Gözlerini büyüterek ağzını eğer, dilini çıkarır.tefi çala çala oynar, bir taraftan da şöyle söyler:

Ya Araboğlu ya Araboğlu

Git Şam’a doğru Sam’ a doğru

Damdan düştü bir kedi

Arabı da şak şak

Arabı da şak şak

Ya Araboğlu ya Araboğlu

Elleri sırtında

Ya Hacı Mahmud evlendi

Evlendi de halt etti

Arabı da fış fış

Arabı da fış fış [65]

3.2. Kalaycı Oyunu

Topluluk bir köy olarak kabul edilir. Bir kalaycı ile çırağı bu köye gelerek köyün muhtarını sorarlar. Kalabalıktan birisi muhtar olarak ortaya çıkar. Kalaycı muhtara bütün köyün kaplarını kalaylamak istediğini söyler. Bekçi ile tellal çağırtılarak köylüye haber verilir. Köylü kalaylanacak kaplarını getirir. Kapları kalaylayabilmek için bir körüğe ihtiyaç vardır. Bir kişi körük olmayı kabul eder. Eli karalı çırak körüğün başında hazır bekler. Kaplar kalaylandıkça körük ateşlenir. Kalaycı, ağzına su alıp ateşe püskürtmek suretiyle ateşi hafifletir. Bu arada kalaycıya köyünden babasının öldüğü habere gelir, kalaycının gelip gelemeyeceği sorulur. Bu haber üzerine kalaycı “ Allah rahmet eylesin, dostlar sağolsun, gurbetten oraya gitmek uzun sürer, bizim köylü babamı defnetsin” diye haber salarak kapları kalaylamaya devam eder. Bu sırada annesinin öldüğü haberi de gelir. Kalaycı “ Allah rahmet eylesin, yaşlıydı, hastaydı.” diyerek gelemeyeceğini söyler ve kalaylama işine devam eder. Gün geçtikçe kalaylanacak kaplar azalmaya başlar. En sonunda “ kalaycının karısının öldüğü” acı haberi duyulur. Kalaycı şok geçirir. “ Eyvah! Evimin direği göçtü” diye feryat eder. Kalaycı, gitme vaktinin geldiğini söyleyerek, çırağına körüğün ağzını sıvaması için komut verir. Çırak ise aldığı komut ile karalı elleriyle körük olarak bekleyen kişinin ağzını ,yüzünü karalar. Bu şekilde oyun biter.[66]

3.3. Kim Vurdu? Oyunu

Altı – yedi kişi ile oynanır. Oyun için önceden plan yapılır. Oyunu bileyen iki kişi seçilir. Oyunu bilenlerle bilmeyenler ikişerli iki grip olur. Diğer iki kişi ayakta bekler. Gruplar yere yatırılıp üzerleri çarşafla örtülür. Oyunu bilip yere yatırılanlara sopa ya da süpürge verilir. Ayaktakilerde de sopa vardır. Oyun başlatılır ve oyunu bilmeyene grup arkadaşlarınca sopa vurulur. Sopa yiyene ayaktakilerden kimin vurduğu sorulur. Ayaktakiler sopayı vurmadıklarından oyun bir süre devam ettirilir.

3.4. Tren Oyunu

Birkaç kişi ile oynanan eğlenceli bir oyundur. Her oyuncu bir tren istasyonunu temsil edip çek çek, dök dök gibi istasyon isimleri taşırlar. Oyuncular aralarında biraz mesafe bırakılarak sırt üstü yatırılır. Oyuncuların yüzleri bezle kapatılıp bacaklarından biri havaya kaldırılır. Oyunu bilen kimse teker teker istasyonlara isimlerini sorar. Sıra dök dök istasyonuna geldiğinde oyuncunun “dök dök”demsi üzerine havaya kaldırılmış olan bacağının paçasından bir sürahi su dökülür. Oyun böylece sona erer.

3.5. Ayakkabıya Girme Oyunu

Bu oyunda hedefi izleyicilerden biri oluşturur. Oyunu iki kişi oynar. Oyunculardan biri ellerine kara sürer. Diğer oyuncu topluluğun ortasına bir ayakkabı getirip onun içine gireceğini iddia eder. Birkaç kez girecekmiş gibi hareketler yapar. Tam o sırada meraklı izleyicilerden birinin bakılarından dolayı ayakkabıya giremediğini, onun nazarının değdiğini söyler. Onun gözlerinin kapatılmasını diğer oyuncuya söyler. Diğer oyuncu bu kişinin gözlerini kapatarak yüzünü karalar. Bu hedefin gerçekleşmesiyle oyun sona erer.

4. Diğer Oyunlar

4.1. Aç Kapıyı Bezirgânbaşı

kalabalık bir oyuncu grubu (genelde kız) ile açık havada oynanır. İki çocuk ebe olur. aralarında anlaşarak kendilerine (meyve, çiçek, hayvan çeşitlerinden) birer isim alırlar. Misal olarak birinin “Gül” diğerinin “Lale” ismini aldığını kabul edelim. İki ebe karşılıklı durarak, birbirinin ellerinden tutup havaya kaldırırlar. Diğer oyuncular arka arkaya sıra olurlar ve:

- Kapı hakkı ne verirsin? Diye sorarlar.

Oyuncular:

- Arkamdaki yadigar olsun, yadigar olsun, diyerek ebelerin kolları altından geçerler. Ebeler, son oyuncu geçerken kollarını indirip onu kolları arasına alırlar ve:

- Gül mü istersin, Lale mi? diye sorarlar. Oyuncu hangi çiçeği seçmişse, o ebenin arkasına geçer. Bundan sonra ebeler tekrar kendi aralarında birer isim seçerler, oyuncular aynı cümleleri söyleyerek geçerken, sondaki oyuncu yine durdurulur ve aynı şeyler sorulur. Oyun bütün oyuncuların seçimini yapıncaya kadar devam eder. Eşleşme tamamlandıktan sonra, yere bir metre arayla iki paralel çizgi çizilir. Ebeler önde, takım oyuncuları bellerinden tutmuş halde ebelerin arkasında, birbirine karşı olacak şekilde çizgi üzerinde dizilirler. Ebeler birbirinin ellerinden tutarak çekmeye başlarlar. Hangi grup diğerini çekerek çizgiyi geçirirse o grup kazanır.

4.2. Köşe Kapmaca

Açık havada oynanan bu oyunda karşılıklı dört ağaç, bir boş havuz veya kamyon kasası oyun aracı olarak kullanılır ve beş oyuncu ile oynanır.

Oyuncular kendi aralarında sayışarak ebe seçimini yaptıktan sonra her biri bir ağaca veya bir köşeye gider, ebe ortada kalır. Diğer oyuncular ebe yetişmeden karşılıklı yer değiştirirler. Eğer ebe yer değiştiren oyunculardan birinden önce köşeye giderse, yetişmeyen oyuncu ebe olur.

4.3. Atçılık

Çocuklar 1,5-2 m. uzunluğunda ince sopaları at olarak bacakları arasına alırlar. Diğer ellerindeki kısa çubukları da kamçı yerine kullanıp ata vurarak koşmaya başlarlar.

Bu oyunun diğer bir şekli de, ikişer kişi ile oynanmasıdır. Uçlarında bağlanmış 3-4 m. uzunluğundaki ip, eş olan çocuğun başından geçirilir ve ağzına tutturulur. Bu şekilde ata gem vurulmuş olur. İpin öteki ucunu da öbür eş elleriyle tutar. Bu oyuncuda binicidir. Bu şekilde at önde binici veya sürücü arkada koşarlar. Binici veya sürücü arkada koşarlar. Binici ellerindeki ipi sağa sola hafif çekerek atın yönünü belirler, durduracağı zaman ise, ipi geriye doğru çeker. Bu oyun birden fazla eşli gruplar halinde yarış yapmak amacıyla oynanabilir.

4.4. Misket (Bilye) Oyunu

Bu oyun çocuklar arasında çok yaygındır ve mika, cam ve demir bilyelerle açık havada oynanır. Bu oyun değişik şekillerde oynanmaktadır.

Baş Oyunu: Açık havada ve düz bir zemin üzerinde oynanır. Katılan oyuncular, isteğe göre tesbit edilen miktarda misketi düz bir yere dizerler. Ellerindeki başlık denilen bir miseki de uzağa (5-6 metre) atarlar. En uzağa atan birinci, en yakına atan da ebe olarak dizili misketlerin başıan gelir. En uzaktaki çocuk: “Hangi baş?” diye sorar. Ebe de dizili misketlerin bir ucunu baş olarak tayin edep; “Benden baş” veya “Öteki baş” diye cevap verir. Sonra uzaktaki çocuk başlığı, dizili misketlere doğru yuvarlar. Başlık baştakini vurursa, misketlerin hepsini, (Eğer baştakini vurursa oyun biter ve yeni oyun için başka misketler dizilir.) baştan sonra ikinci, üçüncü veya dördüncüyü vurursa, vurduğundan itibaren diğer misketleri kazanır. Vuramazsa sıra, ikinci uzaklıktaki oyuncuya geçer ve oda elindeki başlığı dizili misketlere yuvarlayarak vurmaya çalışır. Bu şekilde devam eden oyunda eğer hiç kimse dizili misketlere vuramamışsa oyun tekrar başlar. Eğer misketlerin bir kısmı vurulur, diğerleri oyun bittiği halde vurulmamışsa, kalan misketler ebenin olur.

Vuruş-Karış: Genelde iki-üç kişi ile oynanır. Bir oyuncu misketini uzağa yuvarlar. Diğeri misketi ile onu vurmaya çalışır. Vurursa misket onun olur. vuramazsa sıra diğerine geçer. Ancak vuramazsa bile kendi başlığı, diğerininkine bir karıştan yakın durmuşsa yine kazanmış olur.

Mors: Bu oyunda oyuncular tesbit edilen miktarda misketi yere çizilen üçgenin içine koyarlar. 4-5 m. uzağa çizilen çizgiye herkes başlığını atar. Çizgiye en yakın olan birinci olarak başlığını üçgene yuvarlar. Başlık üçgendeki misketlere vurur ve dışına çıkarsa onları kazanır, vuramazsa başlığı durduğu yerde kalır ve diğer oyuncuların da atamsını bekler. Herkes bu şekilde başlığını yuvarladıktan sonra sıra tekrar birinciye gelir. Başlık, bükülen başparmak ile işaret parmağının ucu arasına alınıp, elin dışı yere konarak üçgen içindeki misketlere atılır. Vurulup üçgen dışına çıkan misket veya misketler kazanılır. Fakat başlığında vurduktan sonra dışarı çıkması gerekir. Eğer başlık üçgendeki bir veya fazla miskete vurup dışarı çıkardığı halde, kendisi içeride kalmışsa, diğer çocuklar; “kus!” diye bağrışırlar. Bu durumda başlığı içeride kalan oyuncu, üçgen içine koyduğu misket darını ceza olarak tekrar koyar ve başlığı ile atma çizgisine giderek sırasını bekler. Diğerleri de başlıklarının olduğu yerden sıraları geldiğinde oyuna devam ederler.

Kuyu: iki veya daha fazla oyuncu ile oynanan bu oyunda yere 3-4 cm. derinliğinde bir çukur kazılır. 4-5 m. uzağa bir çizgi çizilir. Oyuncular başlık misketlerini bu çizgiye doğru yuvarlar. Çizgiye yakın olan birinci olur. misketini kuyuya doğru yuvarlar. Sonra da diğeri. Birinci oyuncu misketini kuyuya sokmaya çalışır. Eğer girerse, bir sayı kazanır. Kuyu dışında bir karışıklık mesafe belirler ve misketini diğerinin misketine arka arkaya vurabilir. 12 sayıya ulaşan oyunu kazanır.

4.5. Birdirbir

İstenilen sayıda öğrenci ile oynanır. Oyuncular sayışıp ebeyi tesbit ettikten sonra ebe, göğsü yere paralel olarak eğilir. Diğerleri sıra ile belli bir uzaklıktan hız kazanarak gelip eğilen ebenin üzerinden atlarlar. Atlarken de baştaki oyuncunun sözlerini ve yaptığı hareketleri tekrarlarlar. Oyunun seyri şöyledir:

İlk oyuncu; “Birdir bir, ikidir iki, üçtür üç” diyerek ebenin üzerinden atlayıp başa döner. Diğerleri de aynı sözleri tekrarlayıp, ebenin üzerinden atlayıp yerlerinde dönerler. Bundan sonra oyun biraz hareketlerin.

“Dörttür dört” atlarken kalça ebenin sırtına vurulur.

“Beş, sürmeden geç” atlayanlar ellerinden başka bir yerlerini ebeye sürmeden geçerler.

“Altı, mendil indirmece” ebenin atlarken üstüne konulan mendili diğerleri de yere düşürmeden atlarlar.

“Yedim, mendil kaldırmaca” ebenin üstündeki mendil, atlarken alınır.

“Sekizim seksek” ebenin üstünden atlayanlar, bütün oyuncular atlayıncaya kadar tek ayak üzerinde dururlar.

“Dokuzum durak” ebenin üstünden atlayanlar, atladıkları yerde tek ayak üzerinde dururlar. Diğerleri, ayakta duranlara değmemeye çalışırlar.

“Onum oturak”, ebenin üstünde atlayıp, düştüğü yerde oturakta durulur. Diğerleri oturanlara değmeden atlayıp otururlar.

Bundan sonra “On birim yağlı börek, on ikim jandarma, on üç alman topu” diyerek ebenin üstünden atlanır. Sıra ondörde gelince;

“On dördüm yumruk atmak” denir ve ebenin sırtına yumruk vurarak atlanır.

“On beşim kaçmaca” denince de, bütün oyuncular atladıktan sonra tek sonra ebe diğerlerinden birini yakalamaya çalışır. Yakalanan veya ayağı yere basan oyuncu ebe olur ve oyuna devam edilir.

4.6. Uzun Eşek

Açık havada üçer veya dörder kişilik takımlarla oynanan zevkli bir oyundur. Sayışmalarla ebe, takımlar ve hangi takımın alta yatacağı (eşek) belirlenir. Ebe bir duvara veya ağaca araksını verir. Eşek olan takımın bir oyuncusu ebenin bacakları arasına başını sokar, diğerleri de onun arkasından başları öndekinin bacakları arasında olacak şekilde eğilip dizilirler. Diğer takım oyuncuları hız kazanarak sıra ile eğilenlerin üstüne atlarlar.üstteki takımın başı, parmaklarından bazıları yumup, diğerlerini ebenin göreceği şekilde açıkta bırakarak sorar:

- Çattı pattı kaç attı? Yere eğilmiş olan takımın başı, kaç parmağın açık olduğunu tahmin ederek bulmaya çalışır. Eğer bilirse kazanırlar ve diğerleri alta yatarlar, yani eşek olurlar. Bilemezlerse oyun yeniden başlar.

Bu oyundan üstteki takımın ayaklarının yere değmemesi gerekir. Eğer değer yanmış olurlar ve alta yatarlar. Bazan da alttaki takım oyuncuları, üstteki takımın ağırlığına dayanamayıp çöker ve hepsi yere yığılır. Bu durumda “eşek çötü” denir ve alttakiler tekrar yatarak oyun yeniden başlar.

4.7. Çelik-Çomak (Met)

Açık havada erkekler tarafından oynanan zevkli bir oyun olup, karşılıklı iki kişi veya takım halinde de oynanabilir. Oyun 50-60 cm. uzunlukta bir değnek (Çomak veya met değneği) ve 15-20 cm. uzunlukta kısa bir değnek parçası (çelik veya met) ile oynanır. Met oyununda met ve değneğin çeşitli kullanım şekilleri vardır. bunlardan yaygın olanları şunlardır:

- Oyuncu meti iki küçük taşın üstüne koyar. Altından değneği ile meti havaya kaldırıp vurarak uzaklaştırır.

- Bir eli ile meti hafifçe havaya atar ve değneği ile vurur.

- Met bir ucu havada kalacak şekilde küçük bir taşın üstüne konur. Değnekle havdaki ucuna vurulur. Havaya zıplayan mete değnekle vurulur.

- Met, değneğin üstüne dengeli şekilde konarak havaya kaldırılıp vurulur.

Değnek ile meti uzağa atmak için oyuncunun üç hakkı vardır. üç hakkında da ıska geçerek mete vuramayan oyuncu kaybeder ve ebe olur.

Sayışma ile takımlar ve kimin önce başlayacağı belirlenir. Başlayacak oyuncu “Kale” denilen yerde meti yukarıda saydığımız şekillerin biri ile atar. Diğer oyuncu metin atılacağı yönde elinde değneği ile durur. Eğer atılan meti yakalar veya değneği ile değerse, meit atma sırası kazanır. Değemez ise düştüğü yerden meti eliyle kaleye fırtalır. Kaledeki oyuncu da fırlatılan meti değneği ile karşılayıp vurmak ister. Eğer met kalenin bir değnek boyundan az yakınına düşmüşse yanar ve rakip oyuncuya met atma sırası geçer. Eğer takım ile oynanıyorsa, bir oyuncu yandığında aynı takımın diğer oyuncusuna sıra gelir.met kalenin yakınına düşmez veya kaledeki oyuncu meti değneği ile yere düşmeden uzaklaştırılırsa, düştüğü yerden itibaren kaleye kadar adımlar. Kaleye geldiğinde kaçta kaldıysa, meti değneğin üstünde hoplatarak düşürmeden saymaya devam eder. Met yere düşünce oyun kaleden met atışı ile devam eder. Saymada her elli sayı bir dalya eder. Tesbit edilen belli bir dalyaya gelindiğinde oyun biter.

4.8. Deve – Cüce

Hem açık hem de kapalı alanda oynanan bu oyunda oyuncular ebenin karşısında veya etrafında dizilip otururlar. Ebe “deve” deyince başlarını kaldırıp, “cüce” dediğinde ise indirirler. Yavaştan başlayıp gittikçe hızlanan oyunda şaşıran oyuncu oyun dışı kalır. Oyun bir kişi kalıncaya kadar devam eder. O da yanınca, aralarında sayışma ile ebe tayin edilip oyuna baştan başlanır.

4.9. Tıp

Bu oyunda hem açık hemde kapalı alanda istenildiği sayıda oyuncu tarafından oynanır. Ebe, hareket halindeki çocuklara “tıp” diye bağırınca, herkes olduğu yerde hareketsiz durur. Konuşan, gülen ve hareket eden oyuncu yanar ve oyun dışı kalır.

4.10. Evcilik (Evcük)

Çocukların küçük yaşlarda büyüklerden esinlenerek aile hayatını canlandırdıkları bir oyundur. Genelde 3-6 yaş arası çocuklarca oynanır. Erkek çocuklardan biri baba, diğerleri evin erkek çocukları, kız çocuklardan biri anne diğerleri de kızkardeş, hala, teyze abla veya komşu olabilir. Ev olarak çizilen yerde çeşitli odalar, odanın bölümleri tesbit edilir.baba olan çocuk, babanın işlerini, diğer kızlar da bayanların işlerini paylaşırlar. Komşu ve akraba ziyaretleri yapılır, yemek ve çay pişirilip ikram edilir.

Anne olan çocuklar, bebeklerini kucaklarına alırlar, dizlerinde uyuturlar, emzirirler, yemek yedirirler, uyuturular, elbiselerini değiştirirler.

4.11. Güvercin Taklası

açık havada, 10-15 yaşlarında 8 çocuk tarafından oynanan bir oyundur. Oyuncular dörder kişilik iki takıma ayrılır ve hangi takımın alta yatacağı, hangisinin üzerinden atlayacağı sayışma ile tesbit edildikten sonra alta yatacak takımın oyuncularından ikisi kalçaları değecek şekilde arka arkaya dönüp hafif eğilir. Diğer ikisi de karşılıklı olarak bunların bacakları arasına kafalarını sokup elleri ile birer bacaklarından tutarlar. Böylece diğer takım oyuncularının atlayabileceği bir şekilde meydana getirirler.

Diğer grubun oyuncuları birer birer koşup gelerek ellerini yatan oyuncunun sırtına koyup hızla takla atarlar. Başlarını aralarına koyarak ayakları üzerine yere düşerler. Bu sefer de diğer yönden atlamaya gelirler. Oyuncu takla atamayınca veya atladığı halde elleri yere değerse yanmış sayılır ve gruplar yer değiştirir.

4.12. İp Atlama

Kızlar arasında çok yaygın olan oyun, karşılıklı iki kız tarafından sallanan ipin üstünden atlanması esasına dayanır. Değişik uygulamaları vardır.

- Kendi çevirdiği ip ile atlama: İki metre uzunluğundaki ipin uçları oyuncu tarafından tutulur ve başı üzerinden önden arkaya doğru çevrilir. İ ayaklarına yaklaştığında oyuncu hoplayarak, ipi ayakları altından geçirir. Belli bir tempo içinde ip çevrilir ve atlanır.

Bu oyun iki oyuncu arasında yarış şeklinde de oynanır. Önce atlayanın kaç sayı atladığı sayılır, sonra diğeri saydırır. En fazla saydıran kazanır.

- Bir oyuncunun çevirdiği ip ile iki oyuncunun atlaması: İpin iki ucunu tutan oyucuya bir diğeri daha yanaşır ve ip çevrildiğinde her ikisi de atlar. Bu oyunda diğeri gibi iki veya daha fazla oyuncu grubu tarafından yarış şeklinde oynanabilir.

- İki oyuncunun karşılıklı tutup çevirdiği ip ile diğer çocukların atlaması: 4-5 metre bir ipin ucundan karşılıklı iki oyuncu tutup sallar, diğerleri de sırayla atlar. Atlamaya ilk başlayanın atladığı sayı kadar diğerleri de atlar ve diğer yönde dizilip herkes atlandığından o yönden atlamaya devam ederler. Eksik atlayan veya ipe takılan oyuncu ipi tutanlardan bir ile yer değiştirir.

- İki oyuncunun çevirdiği ip ile yine iki oyuncunun karşılıklı atlaması: Oyuncular ikişer eşleşir. Hangi takımın ipi çevireceği sayışma ile tesbit edilir. Bir takım ipi çevirirken, diğer grup da karşılıklı olarak yanı anda girip atlamaya başlarlar. Eşlerden biri ipe katılırsa, ipi çevirmeye onlar başlar. En çok atlayan takım oyunu kazanmış olur.

4.13. Körebe

4-12 yaşlarında kız ve erkek çocukların beraber oynadıkları bir oyundur. Sayışma ile ebe seçilir. Ebenin gözleri kapanır. Diğerleri ebenin etrafında ona değerek ve “körebe” diye seslenip dolanırlar. Ebe de onlardan birini yakalamaya yakaladığını da kim olduğunu bilmeye çalışır. Bilirse yakalanan ebe olur ve oyun böyle devam eter.

4.14. Mendil Kapmaca

Oyuncular iki takıma ayrılırlar. 50-60 metre ara ile karşılıklı iki çizgi çizilir ve takımlar bu çizgi üzerinde yer alırlar. Tam ortada da elinde mendili ile başka bir çocuk durur. Ortadaki çocuk, karşılıklı olarak takımlardan birer oyuncunun isimlerini söyleyerek çağırır. Mendile doğru gelen çocuklar, mendili diğerinden önce alıp kendi kalesine kaçar. Diğeri de onu yakalamaya çalışır. Yakalarsa, yakalanan çocuk, yakalanmazsa diğeri oyun dışı kalır. Mendili kapma sırasında çocuklar acele etmezler. Birbirini lafla oyalayıp dikkatini dağıtarak mendili kapmaya çalışırlar. Bu şekilde devam eden oyunda oyuncusu kalmayan takım yenilir ve verilen cezaya katlanır.

4.15. Saklambaç

Çok sayıda oyuncu ile acık havada oynanan zevkli oyunlardan biridir. Sayışma ile ebe seçilir. Ebe, tesbit edilen ağaç veya duvar köşesine arkasını dönüp 50 veya 100’e kadar sayar. Diğerleri saklanırlar. Sayma sonunda ebe saklananları aramaya başlar. Birini gördüğünde kaleye ondan önce koşup “söbe” der, görünen veya ebenin haberi olmadan kaleye gelip söbeleyen oyuncular birer “ can” kazanırlar ve oyun sonunda ebe olmaktan kurtulurlar. Saklanan oyuncular bazan birbirlerinin ceket, gömlek veya ayakkabısını giyip kasıtlı olarak bunları ebenin göreceği şekilde açıkta tutarlar. Ebe buna kanar yanlış isim söbelerse oyuncu “ çömlek patladı” diyerek ortaya çıkar ve oyun yeniden başlar. Eğer ebe gelecek yeni oyunda ebelikten kurtulacak kadar oyuncu söbeleşmişse hala saklı olan bir veya daha fazla oyuncu için “ çay içiniz, çıkın!” der. “ Çay içmek”, ebelikten kurtulmak demektir. Bu durumda söbelenen oyuncular kendi aralarında gizlice isimleşirler ve ebeye tuttukları isimleri söylerler. Ebe de bunlardan birini söyleyerek yeni ebeyi seçer ve oyun devam eder.

4.16. Seksek

6-12 yaş grubu çocuklar tarafından açık havada oynanır. Yere çizilen geometrik şekiller üzerinde yassı taşlarla ve birden fazla oyuncu ile oynanır. Sayışarak oyuna başlama sırası tesbit edilir. İlk başlayan oyuncu,1 numaralı karenin önünde durup, elindeki taşı bu kutu içine bırakır. Sonra sekerek ve çizgilere basmadan bölmelerden sıra ile atlar. 4. kareden sonra ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde atlar. Tekrar çizgiye basmadan ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde atlar. Tekrar çizgiye basmadan ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde döner. Tekrar sekerek 1. kareye kadar gelip yerdeki ayağı ile buradaki taşı tepip dışarı çıkarır, kendisi de çıkarak ayaklarını basar. Aynı oyunu ikinci, üçüncü ve dördüncü kutular için aynı şekilde sekerek gider. Taşı geriye sıra ile kutulara ayağı ile sürükler ve dışarı çıkarır , sora 5. ve 6. kutulardan da geriye doğru taşı sürükleyerek çıkarır. Aşağı yere ve çizgiye basmadan ve sürüdüğü taş çizgi üzerinde kalmadan altı kutuya da bu şeklide bitiren oyuncu birinci bölümü bitirir. Ancak taşı çizgi üzerinde bırakan, çizgiye ve yere basan oyuncu yanar, diğerlerine sıra gelir. Her oyuncu sıra tekrar geldiğinde kaldığı kutudan başlar.

İkinci bölümde oyuncu gözlerini kapatıp yürüyerek ve çizgilere basmadan dördüncü kutuya, buradan da ayakları 5. ve 6. kutuda olacak şekilde hoplar. Burada gözlerini açıp arkaya döner ve bu sefer de öne doğru gözleri kapalı olarak ayağı çizgilere basmayacak şekilde yürüyerek gelip dışarı çıkar. Bu bölümde de çizgiye basan ve gözlerini sona gelmeden açan oyuncu yanar ve sıra diğerlerine geçer.

Oyunun üçüncü bölümünde ise, oyuncu yine kutulara arkası dönük halde elindeki taşı bir kutuya düşecek şekilde atar. Taş çizgiye gelemeden kutu içinde kalırsa, o kutuyu (X) işareti ile çizer. Bu kutu o oyuncunun olur ve diğer oyuncular kendi oyunlarını oynarken bu kutunun üzerinden atlayama çalışırlar. Bu şeklide bütün kutuları veya en fazla kutuya sahip olan oyunu kazanmış olur.

4.17. Üç Taş (Cırt)

7-8 yaşlarından itibaren her yaştakilerin zevkle oynadığı bir oyundur. İki kişi ile oynanan bu oyunda yere bir şekil çizilir. Farklı renklerde ayrı taş alınır. Oyuna ilk başlayan oyuncu şeklin köşe veya çizgilerin birleştiği yerlerden birine taşlarından birini koyar. Diğer oyuncu da bir başka köşeye veya çizgi üzerine koyar. Böylece taş koymaya devam edilirken , her oyuncu üç taşını aynı çizgi üzerinde yan yana getirmeye , diğeri de onun bu oyununu bozup kendisi üç taşını bir çizgi üzerine getirmeye çalışır. Taşlar çizgi üzerinde sağa sola, aşağı v e yukarı hareket ettirilebilir.

4.18. Dokuz Taş

Bu oyunda yere içice üç kare çizilip, köşe ve kenar ortalarından çizgiler çizilir. Bu oyunda da oyuna ilk başlayan , iki çizginin birleştiği noktaya taşının birini koyar. Diğeri de başka bir noktaya koyar. Amaç üç taşın bir çizgi üzerine dizilmesidir. Oyuncular hem üç taşlarını bir çizgide tutmaya ve bunun için planlar yapıp uygulamaya, hem de diğerinin oyununa engel olmaya çalışırlar. Dokuzar taşla oynanan bu oyunda her üç taşını bir çizgiye getiren oyuncu , diğerinin bir taşını alır. Taşı önce biten kaybeder.

4.19. Yakar Top

Açık havada top ile oynanan bu oyunda eşit sayıda iki takım kurulur. Yere de voleybol sahası genişliğinde dikdörtgen çizilip ortadan ikiye ayrılır. Oyuncular bölümlere girer. Takımların birer oyuncusu da rakip takımın bölümünün arkasına kale denilen yere gider. Hangi takımın başlayacağı tespit edildikten sonra, kaledeki ile bölüm içindeki oyuncular arasında biraz paslaşma yapılır. Diğer takım oyuncuları da top hangi tarafta ise vurulmamak için uzaklaşırlar. Kendisine vurmak için top atılan oyuncu topu yakalarsa , topu kullanma, yani hücum sırası o takıma geçer. Fakat hızlı gelen topu tutamaz veya düşürürse yanar ve kaleye geçer. Top yerden giderek bir oyuncuya değerse vurulmuş sayılmaz. Muhakkak havadan vurmak gerekir. Oyun anında kendi bölümünden çıkan oyuncu da yanmış sayılır v e kaleye gider. Bu şekilde, bir takımın bütün oyuncularını vuran diğer takım kazanmış olur.

4.20. Topaç

Koni biçiminde ve uçunda kabara denilen çivi çakılı bulunan topaca sivri ucundan başlayarak bir ip sarılır. İpin diğer ucu bir parmağa geçirilip, topacın arka kısmı avuç içine alınarak yere hızla atılır. Topaç da etrafına sarılı ipin geri boşalması ile yerde hızla dönmeye başlar. Dönerken de hızından yerde daireler çizip, sesler çıkarıldıkça seyrine doyun olmaz.

4.21. Tel Araba

İnşaat teli veya biraz kalını kıvrılmak suretiyle yan taraflarında tekerlek bulunan iki dingil yapılır. Dingiller birbirine yine telden yapılan şase ile bağlanır. Yaklaşık bir metre boyunda ve aynı kalınlıkta başka bir telin bir ucu ön dingile kıvrılarak bağlanır. Diğer ucu da direksiyon şeklinde kıvrılarak araba yapılır. Eldeki direksiyon ile arabanın yönü tayin edilir.

4.22. Düdük

Nisan ve Mayıs aylarında söğüt ağaçlarının taze dallarından yarım santim kalınlığında olanlardan koparılır. Bir ucu çakı ile düzgün olarak kesilir. Yapılacak düdüğün uzunluğunda (4-5 cm) dalın çevresinin kabuk kısmı içindeki odunsu dokuya kadar çakı ile kesilir. Sonra çakı veya bir dal ile zedelemeden kesilen yerin etrafına hafif hafif vurulur.bu sırada “ kav kav kavladı. Kedi sıçan avladı” tekerlemesi söylenir. Sonra kesilen kısım el ile tutulup hafifçe çekilerek odunsu kısımdan sıyrılıp çıkarılır. Çıkan bu kabuğun bir ucu zurnadaki sipsi gibi üstündeki zar çakı ile hafifçe kazınır. Düdük hazırdır. Ağza alınıp öttürülür.

4.23. Fırıldak

20 cm uzunluğunda, 3 cm çapında iki kuru söğüt dalı bulunur. Bunlar çakı ile 3-4 mm kadar düzgün biçimde inceltilir. Bunlara pervanenin kanatları gibi, bir kanat aşağı, bir kanat hafif yukarı bakacak şekilde bizim verilir. Yalnız orta kısımları 7-8 mm kadar kalın olur. Ortalarından aynı noktadan çatlatmadan çivi ile delinir ve bu delikler çivinin etrafında rahatça dönebilmeleri için genişletilir. Sonra bu deliklerden geçirilen çivi ile uzunca bir sopanın uçuna çakılır. Sopanın bur ucundan rüzgara karşı tutarsak dönmeye başlar. Kanatların uçlarına serbest dönebilecek şekilde gazoz kapağı çakılırsa, döndükçe gazoz kapakları da ses çıkarır.

4.24. Uçurtma

Genelde iki çeşit uçurtma yapılır. Birisi “ Şeytan uçurtması”,diğeri de çıtalarla yapıldığı için “ Çıtalı” denilen uçurtmadır. burada hem yapılması hem de uçurtması zevkli olan ve ustalık isteyen çıtalı adı verilen uçurtmadır. bu uçurtma için önce 60-80 cm uzunluğunda ve 1 cm çapında üç çubuk veya çıta hazırlanır. Uçlarına yarım santim içeriden bıçakla çentik açılır. Sonra üst üste konularak altıgen şekil yapılır ve ortalarından ip ile sıkıca bağlanır. Çubukların birinin uçuna açılan çentikten ip bağlanır ve diğer uçlardaki çentiklerden sıra ile gergince bağlanarak altıgenin çevresi dolandırılır. Çıtalının iskeleti ortaya çıkmıştır. Bu iskeletin çevresini kaplayacak şekilde dayanıklı bir kağıt veya plastik kaplık alınır. İskelet bu kağıdın üstüne konarak , kağıdın dışarıda kalan kısımları içeri dürülerek yapıştırılırı. Altıgenin komşu iki uçuna, b.ir köşesi merkezde olacak şekilde üçgen şekli alan bir bağlanır. Başka bir ipin bir ucu arkadan merkeze bağlanıp, diğer ucu da açılan küçük bir delikten ön yüzüne geçirilip , köşe ile merkez uzaklığında diğer üçgen şeklindeki ipin tam ortasına bağlanır. Bunların ortasından da uçurtmayı havada tutacak uzun ip bağlanır. Alttaki iki uca bağlanan başka bir ipin ortasına da kuyruk olarak kullanılacak kağıt parçaları bağlanır. Bu şekilde hazırlanan çıtalının ipini bir çocuk , kendisini de başka bir çocuk tutar ve 10-15 metre açılırlar ve ipi tutan çocuk koşmaya başlayınca diğeri uçurtmayı bırakır ve uçurtma havalanır.[67]

4.25. Aşık Oyunu

Bu oyun hayvanların aşık kemikleri ile oynanmaktadır. Adını aşık kemiğinden almaktadır. Buna mahalli dilde “ aşuk oyunu” denilmektedir. Burada aşık kemiği atıldığında , istenilen taraf üzerinde durdurulması esasına dayanmaktadır. Kemiğin oyuk tarafı aç, dolgun tarafı toktur. Oyuk tarafı üste gelirse , kemiği atan kişi kayışla dövülür. Oyun bu şekilde devam eder.

Birçok oyunda olduğu gibi aşık oyununun da köklü bir geçmişi vardır. Eski Türkler zamanında yaygın olarak oynanan oyunlardan birisidir. Her halde eski dönemlerde de günümüzdeki gibi oynanmaktaydı.[68]

4.26. Ceviz Oyunu

Cevizlerle de oyun oynanmaktadır. Bu oyun daha çok karşılıklı olarak cevizlerin ütülmesi esasına dayanmaktadır. Aşık oyunu gibi köklü bir geleneğe sahiptir.

4.27. Kayak

Kışın kar ve buz üzerinden kayılır. Normal bir şekilde kayılacağı gibi , bu z üzerinden kaymaya yarayan “ kızak” da yapılır. Böylece kızak üzerinde kayılır. Burada daha hızlı ve daha uzaklara kayabilmek esastır. Kayılan yerin buz tutmuş olması ve eğimli olması daha iyi kayabilmeye sağlar.

4.28. Salıncak

En uygun oyunlardan birisidir. Buna salıngaç ya da sallangaçta sallanmak denir. Evde her hangi uygun bir yere salıngaç kurulabileceği gibi kırdaki ağaçlara da kurulabilir. Salıngaç urganla kurulur, oturulacak yere bir minder konur ya da tahta yerleştirilir. Böylece salıngaç biri bindikten sonra diğeri tarafından sallanır ve bundan zevk alınır.

4.29. Gıncırdak

Düz bir alana bir ağaç gövdesi yerleştirilir.üst kısmı sivritilmiş ağaç gövdesinin bu sivri kısmına kömür ve mancar eriği çekirdeği sürülür. Böylece sistemin gıcırdaması sağlanır. Ağaç gövdesinin üzerine ortası bu sivri yere gelecek şekilde uzunca bir hatıl yerleştirilir. Bu hatıl yatay şekildedir. Konumu tahtirevalliyi andırır. Karşılıklı binilir ve bir kısım insan bunu çevirir. Hareket halindeyken gıncır gıncır ses çıkarır. Büyük bir zevkle binilir. Bu sisteme “ gıncırdak” denir. Toplanan delikanlılar gıncırdağa binerek gönüllerince eğlenirler.

4.30. Çoban Değneği

Üç-beş kişi bir yere oturur. Uzun düz değnekleri ellerine alırlar. Bunlardan birisi çoban olur. Çoban değneğini yere uzatır. Diğer arkadaşları değneklerini atarlar. Değneğe değen değneklerin sahipleri oyuna devam edebilir. Değnekleri değmeyenler ölü duruma düşerler. Onları başka arkadaşları canlandırır. Değnek ebe değneğini biraz sürüklerse buna topuz denir ve değneği atan kişi bir can daha almış olur. Böylece oyun devam eder.

4.31. Ok

Ok ve okçuluk Türkler’in hayatında derin bir maziye sahiptir. Bu gelenek Türk kültür çevrelerinde geniş yer bulmuştur. Bölgede de ok yapma ve ok atma geleneği vardır. Günümüzde bu geleneğin iyice zayıfladığını ve unutulmaya yüz tuttuğunu söyleyebilir.

4.32. Güreş

Yaygın olarak görülmektedir. Normalde bir spor şeklidir. Türkler’in ata sporudur. Ama çocuklar açısından düşünüldüğünde bir çeşit oyundur. Erkek çocukları küçük yaşlardan itibaren kendi yaşıtlarıyla güreştirirler. Buna “ akranlarıyla güreştirme” denir. Güreşe mahalli olarak “ güleş”, güreşmeye de “ güleş tutma” denilmektedir.

Çocukları güreştirerek başlayan bu aktivite yetişkinlerde de görülür. Bazı vesilelerle bir araya gelen yetişkinler “ güleş tutarlar” . Bu durum bir güç gösterisidir. Burada pek siklete ve yaşa bakılmaz isteyen çıkar, rakibini yenmek için güreşir.